Çekte Düzenleme Tarihi ve Önemi
Ülkemizde çek kullanımı oldukça yaygındır. Özellikle 19.03.1985 tarihli ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu ile değiştirilmesi sonrasında getirilen yenilikler, çekin gündemde daha fazla yer bulmasını sağlamıştır. Hatta yeni Çek Kanunu, yürürlüğe girmesinden çok kısa bir süre sonra Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile tekrar değişikliğe uğramış ve dikkatleri çek konusuna daha da bir çekmiştir.
Getirilen yeniliklerin, konumuz açısından en dikkat çekici olanları, karşılıksız çek düzenlemesinin adli yaptırım yerine idari yaptırıma bağlanması ve ileri tarihli çekin 31.12.2017 tarihine kadar ödeme için bankaya ibrazı yasaklanarak, adeta vadeli çek yaratılmış olmasıdır. Çalışmamızda, düzenleme tarihiyle doğrudan ve dolaylı olarak ilgili olan bu hususlar, uygulamada birçok alanda karşımıza çıkabileceği için değinmekte yarar gördük. .
Bununla birlikte düzenleme tarihinin çekte temel bir kavram olması ve çek hukukunda neredeyse her alanda bir etkisinin bulunması sebebiyle öncelikle çek hakkında genel birtakım bilgiler vermeyi, ardından esas konumuz olan düzenleme tarihi ve onun doğrudan ve dolaylı etkilerini incelemeyi sistematik açıdan daha doğru bulduk.
Bu nedenle çalışmamızda öncelikle çek hakkında kısaca genel bilgiler verip ardından çekin zorunlu unsurlarından düzenleme tarihini; çekin geçerliliğine, düzenleyenin hukuki ehliyetine, ibraz, çekten cayma, protesto, teyitli çekte bankanın sorumluluğu ve zamanaşımı sürelerine olan etkileri bakı- mından inceleyeceğiz. Son olarak da, eski ve yeni kanun çerçevesinde karşılıksız çek ve ileri tarihli çek düzenlemesi konularına genel hatlarıyla değineceğiz. Zira bu konular ayrı bir çalışmayı gerektirecek kapsam ve öneme sahiptir.
I.GENEL OLARAK ÇEK VE ÇEKİN ZORUNLU UNSURLARI
A. Çek Kavramı
Çek, düzenleyen tarafından çekle işleyen hesabın bulunduğu bankaya (muhataba) hitaben yazılan, üzerinde yazılı belli tutardaki paranın, lehine çek düzenlenmiş şahsa (lehtara) ya da çeki ondan usulüne uygun devralan şahsa (hamile) kayıtsız ve şartsız ödenmesi konusunda bir havaleyi ihtiva eden, kıymetli evrak niteliğine sahip senettir .
B.Hukuki Niteliği
1.Kambiyo Senedi Niteliği
Kambiyo senedi kavramı, İsviçre Borçlar Kanunu’nda kullanılan Almanca “Wechsel” teriminin karşılığı olup İsviçre Hukuku’nda sadece poliçe ve bonoyu karşılamaktadır. Çek ise bu kavrama dâhil edilmemiştir. Hukukumuzda ise bono ve poliçenin yanında, çek kavramı da TTK’da kambiyo senetleri başlığı altında düzenlenmiş bulunmaktadır .
“Kambiyo taahhüdü” deyimi ise hukukumuzda çeşitli kanunlarda ele alınmıştır (MK m. 429/1, m. 462/1; BK m. 133/2, m. 46/3; TTK m. 1070). Bu hükümlerin tamamında “kambiyo taahhüdü” deyimi, kredi işlemini ifade etmek üzere bir poliçe veya bono ile borçlanmak anlamında kullanılmıştır. Bu doğrultuda, kredi aracı olmayan çekin kambiyo senedi vasfında olup olmadığı hususunda bir tartışma gündeme getirilebilir. Fakat hem mevzuatımızdaki düzenlenme şekli hem de kambiyo senetlerine ilişkin sert ve şekilci hükümlere tabi olması sebepleriyle çek taahhüdü bir kambiyo taahhüdü olarak, çek de bir kambiyo senedi olarak kabul edilmelidir.
2.Havale Niteliği
Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere, çekin temelinde de poliçede olduğu gibi bir havale ilişkisi yatmaktadır. Havale, 6098 sayılı BK m. 555’de şöyle tanımlanmıştır:
“Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir.”
Havale eski Borçlar Kanunu’nun 457 inci maddesinde bir sözleşme olarak zikredilmiş olsa da; öğretideki baskın görüşe göre, çifte yetki veren ve üçlü ilişki doğuran bir hukuki işlem olarak nitelendirilmekteydi5. Çünkü havale eden, aynı işlem ile havale ödeyicisine ödeme (ifa) yetkisi, havale alıcısına da ödemeyi (ifayı) talep/tahsil yetkisi vermektedir. Havale eden ile havale ödeyicisi arasındaki ilişkiye karşılık ilişkisi; havale eden ile havale alıcısı arasındaki ilişkiye bedel ilişkisi; havale alıcısı ile havale ödeyicisi arasındaki ilişkiye de ödeme ilişkisi ya da havale ilişkisi denir6. Bu son ilişki olan ödeme (havale) ilişkisinin meydana gelmesinde, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun beyanları ve dolayısıyla uzlaşmaları söz konusu olmadığın- dan, havalenin bir sözleşme olmadığı ileri sürülmektedir7. Yeni Kanun da, artık, öğretideki baskın görüş doğrultusunda havaleyi bir sözleşme olarak değil, hukuki işlem olarak nitelendirmektedir.
Çek düzenlemesinde de üçlü bir ilişki söz konusu olup, düzenleyen, çekle işleyen hesabın bulunduğu bankaya (muhataba), lehine çek düzenlenmiş şahsa (lehdara) ya da çeki ondan usulüne uygun devralan şahsa (hamil), kendi hesabına belirli bir bedeli ödeme yetkisi; keza hamile de çek bedelini muhataptan talep/tahsil yetkisi vermektedir8. Böylece çekte de bir havale ilişkisi söz konudur. Ancak bu alelade bir havale ilişkisi olmayıp; nitelikli bir havale ilişkisidir9. Çünkü poliçede olduğu gibi, çek de bir takım şekil şartlarını içermeli, yazılı olmalı ve özellikle kayıtsız ve şartsız bir ödeme emrini içermelidir.
Çekin, alelade havaleden bir diğer önemli farkı da, düzenleyenin (muhil), TTK m. 808 uyarınca, çekin ödenmemesinden dolayı sorumlu olması ve bu sorumluluktan herhangi bir şekilde (özellikle sorumsuzluk klozu ile) kurtulamamasıdır11. Zira TTK m. 818/1, c’nin TTK m. 679’a yaptığı yollama nedeniyle, çek üzerinde, ödenmeme halinde düzenleyenin sorumlu olmayacağına ilişkin bir kayda yer verilemez; böyle bir kaydın mevcudiyeti her hangi bir hüküm doğurmaz.
Hukukumuzda muhatabın 5411 sayılı BankK m. 3 kapsamında bir banka olması zorunludur12.“Banka” ile kast edilen, Bankacılık Kanunu’na tabi olan kuruluşlardır. Ancak ödeme yeri Türkiye dışında olan çekler hak- kında “banka” teriminden hangi kuruluşların anlaşılacağı ödeme yeri hukukuna göre belirlenecektir (TTK m.815). Dolayısıyla, yabancı bir hukuk sisteminde “banka” terimi ile kast edilenin, bizim hukukumuzda öngörüldüğü gibi mevduat, katılım ve yatırım bankaları olmaması, hatta bir tüzel kişi değil de bir gerçek kişi olması dahi mümkündür.
3.Ödeme Aracı Niteliği
Ekonomik fonksiyonu itibariyle ise çek, poliçe ve bonodan farklı olarak sadece bir ödeme aracıdır13. Esasen Mevzuatımızda çekin ödeme aracı olduğuna dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Fakat 6102 sayılı TTK m. 795/1, “Çek görüldüğünde ödenir. Buna aykırı herhangi bir kayıt yazılmamış hükmündedir.” demek suretiyle çekte vadeyi yasaklamış bulunmaktadır. Dolayısıyla Kanun koyucunun çekin bir kredi aracı olarak değil de ödeme aracı olarak kullanılmasını arzu ettiği söylenebilir. Diğer kambiyo senetleri olan poliçe ve bono ise, bir vade ihtiva edebileceklerinden, ekonomik fonksiyonları itibariyle birer kredi aracı olarak kabul edilmektedirler.
C.Tarihi Gelişimi
Tarihi açıdan baktığımızda çek, kişilerin paralarını muhafaza etmek üzere belirli kimselere tevdi ettikleri ilk günlerden itibaren görülmeye başlamış ve gelişerek günümüze kadar gelmiştir. Özellikle parasını sarraflara, bankerlere ya da bankalara tevdi etmiş olan kişilerin, parasını tevdi etmiş olduğu bu kişiye hitaben yazdığı ve ödeme emri içeren bir senedin teslimi ile parası üzerinde tasarruf edebilmesi çekin gelişiminin başlangıcını oluşturur.
D.İktisadi Önemi
Çek, düzenleyeni nakit paranın taşınması ve saklanmasının beraberinde getirdiği çalınma, yanlış sayma gibi sakıncalardan kurtardığı ve bu paranın kullanılmadığı sürece düşük de olsa faizle nemalandırılmasına imkân sağla- dığı gibi, bir yandan da tedavüldeki nakit paranın belirli mali kuruluşlar nezdinde toplanması ve giderek kaydi para olarak kullanılmasına olanak sağlaması suretiyle gerek bu kuruluşların, gerek ülke ekonomisinin yararına sonuçlar doğurmaktadır. Bu yönüyle birçok ülkede çek kullanımı kanun koyucular tarafından sürekli teşvik edilmiştir15. Ancak belirtmek gerekir ki, ödemelerde büyük kolaylık sağlamakla birlikte, çek, kanuni bir ödeme aracı olmadığından, parayla eşdeğer değildir.
E.Çekin Zorunlu Unsurları
Bir senedin çek olarak nitelendirilebilmesi için, TTK m. 780 ve Çek K.m.2/7’de sayılan aşağıdaki unsurları ihtiva etmesi gerekir:
1.Çek Kelimesi
Senedin çek olarak geçerlilik kazanabilmesi için aranan ilk şart, “çek” kelimesinin senette kısaltma yapılmaksızın yer almasıdır17. Senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde çek kelimesinin karşılığı olarak kullanılan kelimenin kısaltma yapılmaksızın senet metninde yer alması gerekir zorun ludur (TTK m. 780/1, a). Eski TTK döneminde “çek” kelimesinin senedin neresinde yer alması gerektiğine dair herhangi bir açıklık bulunmamaktaydı
Uygulamada ise çek yaprakları bankalarca matbu şekilde basılmakta ve hem senet başlığında hem de metin içerisinde “çek” kelimesine yer verilmekteydi. 6102 Sayılı TTK, doktrinel tartışmalar doğrultusunda bu konuyu açık bir şekilde düzenlemiş ve “çek” kelimesinin senet metni içerisinde yer alması gerektiğine değinmiştir (TTK m. 780/1, a). Dolayısıyla, artık senet metni dışında, örneğin sadece senet başlığında “çek” kelimesinin yer alması senedin çek olarak geçerlilik kazanmasına yetmeyecektir.
2.Belirli Bir Bedelin Kayıtsız ve Şartsız Ödenmesi Emri
Çek kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesine ilişkin havaleyi ihtiva etmelidir (TTK m. 780/1, b). Dolayısıyla ödemenin her hangi bir şekilde şarta bağlı kılınması, senedin çek olarak geçerlilik kazanmasına engel olur. Ayrıca ödenecek bedelin de senedin üzerinde yer alması ve belirli olması, yani belirli bir miktar para (Türk parası veya yabancı para- TTK m. 802) olarak ifade edilmesi gerekir. Belirlenebilir mahiyette olması yetmez.
Bedel, imzanın kapsamında kalmak koşuluyla çekin herhangi bir yerinde yer alabilir. Senet metni içinde yer alması şart değildir. Bedele ilişkin para miktarı rakamla veya yazıyla ya da her ikisiyle birlikte belirtilmiş olabilir. Bedel hem yazı hem rakam ile gösterilmiş ve aralarında fark var ise, yazı ile gösterilen (TTK m. 818/1, b’nin yaptığı atıf dolayısıyla TTK m. 676); çek üzerinde farklı yerlerde gösterilen iki meblağ da yazı veya rakam olmakla beraber aralarında fark varsa, küçük olan bedel (TTK m. 676/2) esas alınır.
3.Muhatabın Ticaret Unvanı .
TTK’ya göre, bir senedin çek olarak geçerlik kazanabilmesi için muhatabın ticaret unvanını içermesi gerekmektedir (TTK m. 780/1,c). Yeni
düzenlemeyle, ETTK’da yer alan“muhatabın adı soyadı” ibaresi, “muhatabın ticaret unvanı” şeklinde değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenleme ilk bakışta isabetlidir; çünkü hukukumuza göre çekte muhatap ancak BankK m. 3 kapsamında bir banka olabilir23. Bankalar ise anonim şirket şeklinde kurulan tüzel kişilerdir. Dolayısıyla ad ve soyadları olamaz, ancak ticaret unvanları olabilir. Fakat düzenlemede gözden kaçırılan nokta, yabancı hukuk sistemlerinde “banka” kavramı ile kast edilenin bizim hukukumuzdaki şek- liyle bir banka olamayabileceği durumudur. Zira TTK’ya göre, ödeme yeri Türkiye dışında olan çekler hakkında “banka” teriminden hangi kuruluşların anlaşılacağı ödeme yeri hukukuna göre belirlenecektir (TTK m. 815). Yabancı hukuk sistemlerinde “banka” deyimiyle her zaman mutlaka anonim şirket şeklinde kurulmuş bir tüzel kişilik kast edilmiş olmayabilir. Bu deyimle kast edilen, bir gerçek kişi ya da tüzel kişiliği olmayan iktisadi bir topluluk da olabilir. Dolayısıyla madde hükmündeki düzenlemenin her türlü olasılığa cevap verebilir durumda olabilmesi için “muhatabın adı” şeklinde bir düzenleme yapılması daha isabetli olurdu. Zira, tüzel kişilerin de gerçek kişilerin de bir adı bulunduğundan, böyle bir düzenleme her türlü olasılığa cevap verecek nitelikte olacaktır.
Banka niteliğine haiz olmayan bir gerçek veya tüzel kişi üzerine çekilen senet, çek niteliğine sahip olmasa da, havale hükmündedir.
4.Ödeme Yeri
TTK m. 780/1, d uyarınca, çek, ödeme yerini de ihtiva etmelidir, fakat aşağıda da değineceğimiz üzere, esasen çekte ödeme yerinin gösterilmesi TTK’ya göre zorunlu değildir27. Bununla birlikte çekte ödeme yerinin gösterilmesi, Türk hukuku bakımından özellikle ödeme için ibraz sürelerinin tespiti hususunda önem arz eder. Ayrıca, yabancılık unsuru taşıyan bir çekte, muhatap olma ehliyetinin saptanması (TTK m. 819), şekil ve müddetler (TTK m. 820, m. 767) ile ödemeye ilişkin bazı önemli hususların (TTK m. 822) belirlenmesinde de ödeme yeri kanunları esas alınır.
Çekte ödeme yerinin belirlenmesi bakımından TTK m. 781/2’de alternatifli bir sistem kabul edilmiştir. Buna göre, çek üzerinde ödeme yeri açıkça gösterilmemişse, muhatabın ticaret unvanı yanında yazılı yer ödeme yeri sayılır. Şayet burada birden fazla yer gösterilmişse, çek ilk gösterilen yerde ödenir. Ödeme yeri açıkça gösterilmemiş ve muhatabın ticaret unvanı yanında herhangi bir yer ismi de yazılı değilse, çek muhatabın iş merkezinin (merkez şubenin) bulunduğu yerde ödenir.
Şu an için uygulamada düzenlenen çeklerde ayrıca bir ödeme yeri gösterilmemekte; bununla beraber, ÇekK m. 2/7 uyarınca çek defterlerinin her yaprağına, çek hesabının bulunduğu şubenin adı (örn: Türkiye Garanti Bankası A.Ş. Diyarbakır Şubesi) zorunlu olarak yazılmaktadır. Dolayısıyla, 26.02.2003 tarihli değişiklikle ÇekK’na bu hükmün eklenmesinden itibaren, çek hesabının bulunduğu şube yerinin, aynı zamanda ödeme yeri olarak nitelendirileceğini ve düzenleyenin çeke ödeme yerini yazmamasının çeki geçersiz hale getirmeyeceğini söyleyebiliriz.
Düzenleme Yeri
Düzenleme yeri, tıpkı ödeme yeri gibi alternatif zorunlu unsurdur. Yani çek üzerinde hiç bulunmaması çeki geçersiz hale getirir, fakat çek üzerinde bulunacağı yer açısından kanun çeşitli alternatifler öngörmüştür. TTK m. 781/3, “Düzenlenme yeri gösterilmemiş olan çek, düzenleyenin adı yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılır.” demektedir. Dolayısıyla, düzenleme yeri çek üzerinde (ön yüzünde) açıkça gösterilmemiş ve düzenleyenin ad ve soyadı (ya da imzasının)yanında da her hangi bir yer ismi yazılı değilse, senedin çek vasfını kazanması mümkün olmayacaktır. Ayrıca birden fazla düzenleme yeri gösterilmesi de çekin geçersizliği sonucunu doğurur32. Çünkü düzenleme yeri, düzenleme günü ile birlikte ödeme için ibraz sürelerinin hesaplanması bakımından önem arz etmektedir. Türk hukukunda çekte düzenleme yeri ile ödeme yerinin aynı veya farklı olmasına göre değişik (10 gün, 1 ay, 3 ay gibi) ibraz süreleri uygulanmaktadır. Geçersiz hale gelen çek adi havale hükmünde sayılır.
Düzenleme yeri, düzenleme tarihi ile birlikte ibraz süreleri açısından büyük önem taşımaktadır. İbraz sürelerinin belirlenmesi düzenleme yerine göre yapılırken, ibraz sürelerinin başlangıcı düzenleme tarihine göre belir- lenir34. Dolayısıyla düzenleme yeri ile esas konumuz olan düzenleme tarihi arasında oldukça yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda düzenleme yeri, çekin diğer unsurlarına nazaran daha ayrıntılı olarak incelenecektir.
Düzenleme yerinin (yukarıda belirttiğimiz önemine binaen), mutlaka bir mülki idare birimi olması gerekir. Aksi takdirde ibraz süresinin tespiti mümkün olmaz. Mülki idare birimleri düzenleme yeri olarak yazılırken açıkça anlaşılır olmak koşuluyla kısaltılabilir. Fakat “mülki idari birim” ile kast edilenin sadece il veya ilçeler mi olduğu; yoksa kasaba, köy, belde adları gibi yerleşim birimi adlarının da çeke yazılmasının mümkün olup olmadığı hususunda doktrinde tartışmalar bulunmaktadır. Doktrindeki görüşlerden biri, mutlaka il adının yazılmasının gerekmediği, çekin düzenlendiği ilçe, köy vb. yerlerin de isimlerinin yazılabileceğini savunmaktadır. Başka bir görüşe göre ise düzenleme yeri mutlaka idari birim olarak gösterilmeli, dolayısıyla sadece il veya ilçe isimleri çekte düzenleme yeri olarak yazılabilmelidir.
Bu konuda Yargıtay ceza daireleri ile hukuk daireleri arasında da görüş birliği bulunmamaktadır. Yargıtay 10. Ceza Dairesi bir kararında kasabaların düzenleme yeri olarak çekte gösterilebileceğini belirtmiştir. Oysa Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ise bir kararında çekte düzenleme yeri olarak sadece sokak ismi yazılamayacağını, mutlaka il ya da ilçe adının da belirtilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Dolayısıyla, somut olayın özelliklerine göre hareket edilerek, birden fazla aynı isimli ilçe adı olduğunda o ilçenin bağlı olduğu ilin isminin de çekte belirtilmesi karışıklıkları önleyecektir. Aynı şekilde köy, kasaba, sokak isimlerinin de bağlı oldukları ilçe veya özellikle il isimlerinin yazılması Suretiyle çekte belirtilmesi, çekin geçersiz hale gelmesi olasılığını en aza indirecektir
Bu konuda değinmemiz gereken bir başka husus ise düzenleme yerinin kısaltılarak yazılması durumudur. Yargıtay, 14.12.1992 tarih ve 1992/1- 1992/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında düzenleme yerinin “… hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşılabilir olması koşulu ile…” (örneğin İst.) kısaltılarak da yazılmasının mümkün olduğunu kabul etmiş ve böylelikle, düzenleme yerine yönelik olarak salt bir kısaltma kullanılmasının çekin geçersizliğine yol açmayacağı sonucuna varmıştır. Bununla birlikte doktrinde, birden çok yer adını çağrıştıran ve bu nedenle duraksamaya ve karışıklığa yol açan kısaltmaların çeki geçersiz kılacağı tartışmasızca kabul edilmektedir.
Ödeme için ibraz sürelerinin hesabında düzenleme yerinin etkisi TTK’da düzenlenmiştir. Buna göre; eğer bir çek düzenlendiği yerde ödenecekse on gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse bir ay içinde muhatabına ibraz edilmelidir (TTK m. 796/1).
Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek, düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Bu bakımdan, bir Avrupa ülkesinde düzenlenip de Akdeniz’e sahili bulunan bir ülkede ödenecek olan ve aynı şekilde Akdeniz’e sahili olan bir ülkede düzenlenip bir Avrupa ülkesinde ödenmesi gereken çekler, aynı kıtada düzenlenmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılacaktır (TTK m. 796/2).
Akdeniz’e sahili olan ülkelerin Avrupa ülkeleri ile aynı kıtada sayılmasının temeli Cenevre Yeknesak Konvansiyonu’na dayanmaktadır. 19. yy. sonlarından itibaren, tüm ülkeler açısından ortak bir kambiyo mevzuatının oluşturulması istemiyle önce Lahey’de sonra Cenevre’de konferanslar düzenlenmiştir. Cenevre Konferansları sonrasında ortaya çıkan ve 7 Temmuz 1930 tarihinde kabul edilen “Poliçe ve Bonolar Hakkında Cenevre Yeknesak Kanunu”, “Poliçe ve Bonolara İlişkin Bazı Kanunlar İhtilafının Çözümüne Dair Cenevre Konvansiyonu” ve “Poliçe ve Bonolara İlişkin Damga Resmi Kanunlarına Dair Konvansiyon” bu yolda yapılan çalışmaların sonuçlarını bir araya getirmiştir. 19 Mart 1931’de yapılan konferansta da çek hakkında üç ayrı konvansiyon kabul edilmiştir.
Bu konvansiyonlara ABD, İngiltere ve İngiliz Uluslar Topluluğu’na dâhil ülkelerin birçoğu katılmamıştır. Dolayısıyla günümüzde kambiyo senetleri hukuku alanında iki büyük sistemin varlığından söz edebiliriz. Bunlardan birincisi, Cenevre Konvansiyonları sistemi; ikincisi ise 1882 tarihli Bills of Exchange Act’e dayanan Anglo-sakson hukuk sistemidir41. Mevzuatımız açısından da Cenevre Konvansiyonları sisteminin dolaylı kabul edildiği söylenebilir.
Son olarak belirtmeliyiz ki, çekte gösterilen düzenleme yerinin gerçeğe uygun olması şart değildir. Nasıl ki ibraz süresini uzatmak ya da kısaltmak için çekin gerçekte düzenlendiği değil, daha önceki ya da daha sonraki bir tarih düzenleme tarihi olarak gösterilebiliyorsa, aynı şekilde, örneğin ödeme yerinde düzenlenmiş olmasına rağmen, çek üzerine farklı bir yerin yazılması ve bu yolla da ibraz süresinin uzatılması mümkündür. Bununla birlikte hiç olmayan (hayali) bir yerin düzenleme yeri olarak gösterilmesi mümkün değildir.
6.Düzenleme Tarihi
Çalışmamızın esas konusunu oluşturan düzenleme tarihi de çekin zorunlu unsurlarındandır. Bu unsur bir geçerlilik koşulu olmanın44 yanında, ibraz süreleri, ehliyet, temsil ve tasarruf yetkisi gibi başka açılardan da büyük önem taşımaktadır45. Keza ibraz sürelerinin bitimine bağlı olarak, cironun en geç ne zamana kadar yapılabileceği (TTK m. 793/1), çekten caymanın hüküm doğuracağı zamanın tespiti (TTK m. 799/1)46, protesto veya eşdeğer yöntemlerle ödememenin tespiti süreleri (TTK m. 809/1), karşılıksız çek düzenlenmesi nedeniyle idari yaptırımların uygulanmasını talep hakkının doğumu (ÇekK. M. 5/1) açılarından da düzenlenme tarihinin büyük önemi bulunmaktadır47. Düzenleme tarihinin ayrıntılı şekilde incelemesini ayrı bir başlık altında yapacağımız için burada sadece, düzenleme tarihi yazılmaksızın bankaya ibraz edilen çekin geçersiz olduğunu belirtmekle yetiniyoruz.
7.Düzenleyenin İmzası
Bir çekin geçerli olabilmesi için gerekli şartlardan bir diğeri de düzenleyenin imzasıdır. TTK m. 818’in yapmış olduğu atıf sebebiyle poliçelerde düzenleyenin imzası hakkında belirtilen tüm özellikler, çekler hakkında da uygulanacaktır.
İmza çekin ön yüzünde ve senet metninin tümünü kapsayacak şekilde yer almalıdır ve imzanın el yazısı ile atılmış olması gerekir48. Bu sebeple imza yerine parmak basmak, tasdik edilmiş bir işaret ya da mühür kullanmak çeki geçersiz kılacaktır49.
Bu konuda değinilmesi gereken önemli bir husus da güvenli elektronik imza50 ile çekin imzalanmasının geçerli olup olmayacağı durumudur. TTK bu konuda açık bir hüküm sevk etmiş bulunmaktadır (TTK m. 1526/1). Bu hükme göre, poliçe, bono, çek, makbuz senedi, varant ve kambiyo senetlerine benzeyen senetler güvenli elektronik imza ile düzenlenemeyecektir. Bu senetlere ilişkin kabul, aval ve ciro gibi senet üzerinde gerçekleştirilen işlemler güvenli elektronik imza ile yapılamayacaktır. Dolayısıyla, düzenle- yenin imzasının mutlaka ıslak imza şeklinde olması, düzenleyenin bizzat bu imzayı elle atması gerekmektedir. Güvenli elektronik imza ile imzalanan çekler ise çek vasfı taşımayacaklardır. Bununla birlikte, el yazısı ile atılmış bir imzayı ihtiva etmek kaydıyla, imzanın gerçekte düzenleyen veya yetkili temsilcisine ait olmaması, TTK m. 677’de düzenlenmiş olan “imzaların bağımsızlığı ilkesi” uyarınca senedin çek vasfına sahip olmasını ve senet üzerinde imzası bulunan (ciranta, avalist gibi) diğer kimselerin sorumlulğunu etkilemez.
II.DÜZENLEME TARİHİ VE ÇEK HUKUKUNDAKİ ÖNEMİ
A. Çekte Düzenleme Tarihi
1.Genel Olarak
TTK’daki açık düzenleme uyarınca bir çekte düzenleme tarihinin gösterilmesi zorunludur. Aksi takdirde, diğer tüm zorunlu unsurları ihtiva etse dahi çek geçerliliğini kaybedecektir (TTK m. 780/1, e). Düzenleme tarihini içermediği için çek sayılmayan bir senet, nama veya emre yazılı olmak kaydıyla adi havale hükmünde sayılacak; hamiline düzenlenmiş olması halinde ise, havale alıcısını içermediği için havale olarak da nitelendirilemeyecek, sadece yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilecektir.
Çek üzerinde bir düzenleme tarihinin bulunmamasına bizzat düzenle- yen yol açsa bile, çekin geçersizliğini ileri sürebilmelidir. Düzenleme tarihinin eksikliğinin düzenleyen tarafından ileri sürülmesi, şekil eksikliğine bilerek ve isteyerek sebep olma, yani bu eksikliği daha sonra ileri sürerek sorumluluktan kurtulmayı planlamış olma halleri hariç, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez.
Çekin zorunlu unsurlarından olan düzenleme günü çek üzerinde yer almalı ve ister rakam ister yazı veya her ikisiyle birlikte (karışık) gösterilmiş olsun mutlaka gün, ay ve yıl şeklinde (örneğin 15.11.2012) tam olarak ifade edilmelidir. Çekte düzenleme günü olarak gösterilecek tarih, hiçbir şüp heye mahal vermemek koşuluyla kısaltılmış olarak ya da ay ve günün yerleri değiştirilmiş olarak da yazılabilir55. Bununla birlikte, yılın, ayın ya da günün belirtilmediği (tek başına 27 Haziran veya Haziran 2008 gibi) yahut belirtilmekle beraber açıkça anlaşılamayan bir tarih (7.7.7 gibi) geçerli kabul edilmez56. Böyle senetler zorunlu unsurlardan düzenleme tarihini taşımadığı gerekçesiyle çek olarak nitelendirilemezler57.
Düzenleme tarihinin belirli ve mümkün olması gerekmektedir. Bu husustaki Yargıtay kararlarını incelediğimizde, zamanla Yüksek Mahkemenin çeki geçersiz sayma hususundaki sert tutumunu yumuşattığını görmekteyiz. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 1992 tarihli bir kararında 30.2.1991 gibi mümkün olmayan bir düzenleme tarihi taşıyan çeki geçersiz saymışken58, daha sonrasındaki kararlarında bu tutumunu yumuşatarak Şubat ayı da dâhil olmak üzere 31 gün olmayan aylar açısından senet üzerinde yazılı olan ve fakat takvimde bulunmayan düzenleme gününü, ilgili ayın son günü olarak kabul etmiş ve senedi geçerli saymıştır59. Öztan ise 30 Şubat tarihli düzenleme tarihinin mantığa açıkça aykırı olduğunu ileri sürerek bu görüşe katılmamaktadır. Öztan’ın görüşüne katılmayan Pulaşlı ise çeklerde genellikle düzenleme tarihinin 30 Şubat 2012 şeklinde yazıyla değil de, 30.2.2012 şeklinde rakamla yazıldığını belirterek, düzenleyenin dalgınlığı yahut dikkatsizliği sebebiyle meydana gelen bu yanlışlığa dayanarak çekin geçersiz sayılmasını kabul etmemektedir. Pulaşlı’nın da haklı olarak belirttiği üzere düzenleyenin dalgınlığı veya dikkatsizliği sebebiyle bu tür bir yanlışlığın meydana gelmiş olabilme ihtimalini de dikkate alarak bu tür bir düzenleme tarihini ihtiva eden bir çekin geçerli sayılması gerektiğini, aksi tutumun art niyetli düzenleyeni ödüllendirmek olacağını düşünmekteyiz. Kaldı ki, doktrin ve uygulamada da artık, yaygın olarak, şubat ayı da dâhil olmak üzere takvimde 31 gün çekmeyen tüm aylar için düzenleme günü olarak yazılan “31” tarihi, ilgili ayın son günü olarak kabul edilmektedir. Takvimde hiçbir ayda bulunmayan 32 ve devam günlerinin düzenleme günü olarak yazıldığı çeklerin geçersiz olacağı ise tartışmasızdır.
Çekin üzerinde (ön yüzünde) yer almak kaydı ile tarihin çekin herhangi bir yerinde, örneğin çekin üst köşelerinde ya da imzanın yanında yazılmış olmasının bir önemi yoktur. Bununla beraber bankalar tarafından matbu olarak bastırılıp verilen çek yapraklarında. Sağ üst köşede düzenleme günü için ayrılmış bir yer bulunmakta ve düzenleme günü de genellikle ayrılmış bu yere yazılmaktadır. Çek üzerinde düzenleme günü olarak farklı iki tarihin yazılmış olması kural olarak çeki geçersiz kılmalıdır. Zira bu durumda ibraz sürelerinin hesaplanması mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte böyle bir çeki geçersiz kabul etmek kötü niyetli keşidecilerin yararına olacaktır. Çünkü bir yandan çek düzenleyip diğer yandan sorumlu tutulmak istemeyen keşideci, senedin üzerine birbirinden farklı iki düzenleme tarihi yazarak çekin geçersiz sayılmasını sağlayabilecektir. Bundan dolayı, kötü niyetli düzenleyenlere karşı çek hamillerinin korunması bakımından, en azından çek üzerinde düzenleme günü için özel olarak ayrılmış yerde yazılı tarihi65, burada bir tarih yazılmamışsa, düzenleyenin imzasının yanındaki tarihi düzenleme günü olarak kabul edip diğer tarihi geçersiz saymak gerekir66. Ancak böyle bir çözüm tarzı da her zaman isabetli olmayabilir. Şöyle ki, çek üzerinde başta tek bir düzenleme günü yazılı olmakla birlikte, ibraz süresini geçirmiş olan hamil de çek üzerine daha geç bir tarih ekleyerek ibraz süre- sini geçirmiş olmaktan dolayı kaybettiği hakları yeniden elde etmek maskadıyla hareket etmiş olabilir. Bunun için çek üzerinde farklı iki düzenleme gününün yazılı olduğu durumlarda, bunların yazılı olduğu yer önemsenmeksizin, sonraki tarihi vade olarak nitelendirerek TTK m. 795/1 hükmü uyarınca geçersiz saymak, önceki tarihi ise düzenleme günü olarak kabul etmek daha isabetli olacaktır. Nitekim Yargıtay da farklı kararlarında sonraki tarihi vade olarak kabul edip geçersiz saymış; önceki tarihi ise düzenleme günü olarak kabul etmiştir.
Çekte iki düzenleme tarihi varsa ve biri iptal edilmişse çek geçerlidir69. Çünkü çekte vade yoktur ve çekteki tarihlerden birinin çizilmesiyle, kalan tarih düzenleme tarihi sayılacaktır. Ancak bu çizilen tarihin altında veya yanında düzenleyenin imzasının bulunması gereklidir. Çünkü senette değişiklik yapmaya sadece düzenleyen yetkilidir. Diğer çek hamillerinin senette değişiklik yapmaları, çekte tahrifat suçunu oluşturabilir.
2.Önceki Düzenleme Tarihi
Kanun koyucu düzenleme tarihini, önemine binaen çekin zorunlu unsurları arasında değerlendirmiştir. Dolayısıyla çek üzerinde yazılı tarihin, kural olarak gerçekten de çekin düzenlendiği tarihi ifade etmesi gerekir. Bununla beraber, düzenleme gününün çekin düzenlendiği tarihten önceki bir tarih olarak gösterilmesi, çekin geçerliliğini etkilemez. Böyle bir durumda kanunda ödeme için öngörülen ibraz süreleri düzenleyen tarafından kısaltılmış olacaktır.
Düzenleme tarihinin gerçeğe aykırı (önce veya sonra) gösterilmesi senedin tarafları arasında geçerli olmakla birlikte, bu aykırılıktan menfaatleri zarar görmüş üçüncü kişilerin aksini kanıtlamak suretiyle gerçek düzenleme tarihine göre işlem yapılmasını talep edebilmeleri gerekir. Özellikle ehliyet, temsil, iflas ve tasarruf yetkisi ile ilgili bir uyuşmazlık durumunda, ger- çek düzenleme tarihine göre işlem yapılmasını talep etmekte üçüncü kişilerin yararı bulunabilir.
3.İleri Düzenleme Tarihi
Çekin üzerinde yazılı düzenleme günü, çekin düzenlendiği tarihten önceki bir tarih olabileceği gibi, sonraki bir tarih de olabilir. Uygulamada
“ileri düzenleme tarihli çek” veya “vadeli çek” olarak adlandırılan bu çeklerle, ödeme için ibraz süreleri uzatılmak suretiyle adeta bir vade yaratılmak- tadır76. Bununla beraber, TTK m. 795/2 deki düzenlemeyle üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin de, ibraz günü ödenmesi zorunlu kılınmıştır. Ne var ki, ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak değineceğimiz üzere, 6273 sayılı Kanunla 5941 sayılı Çek Kanununda yapılan değişiklik sonucu, Kanuna eklenen geçici 1 madde ile ileri tarihli çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazının, 31.12.2017 tarihine kadar geçersiz olacağı düzenlenmiştir.
B.Düzenleme Tarihinin Çek Hukukundaki Önemi
1.Çekin Geçerliliğine Olan Etkisi Bakımından Önemi
Düzenleme tarihinin çekin geçerliliğine ilişkin etkisini yukarıda ayrıntılı şekilde incelemiştik. Bunlara ilaveten değinmemiz gereken önemli bir diğer husus ise açık ve eksik çek düzenlemesidir. Bir çekin zorunlu unsurlarından, düzenleyenin imzası dışındaki diğer unsurların -ki buna düzenleme tarihi de dâhildir- düzenleyen tarafından boş bırakılarak lehtara teslim edilmesi söz konusu olabilir. Bu durumda düzenleyen, çekin diğer unsurlarının lehtar tarafından doldurulmasını istemektedir. Lehtar bu unsuru, çeki tedavüle çıkarmadan önce veya hiç olmazsa çeki bankaya ibraz etmeden önce doldurmalıdır. Yargıtay’ın da benimsediği üzere, icra takibine konulduktan sonra veya tahsil amacıyla bankaya ibraz edildiği sırada düzenleme tarihinin yazılması senedi geçerli kılmaz. Düzenleme tarihinin aradaki anlaşmaya uygun doldurulması kaydıyla yazılmadan çekin lehdara verilmesi durumda açık çek söz konusu olur. Açık çek hukuken geçerli bir çektir. Açık çekin doldurulması sırasında aradaki anlaşmaya uyulmadığı iddiası düzenleyen tarafından ispatlanmalıdır. Bununla birlikte bu yönlü bir iddianın iyi niyetli hamile karşı ileri sürülmesi mümkün değildir. Eksik çekte ise, lehtar boş bırakılan unsurları doldurmaksızın çeki bankaya ibraz etmektedir. Bu durumdaki çek ise geçersizdir.
2.Düzenleyenin Ehliyetinin Tespiti Açısından Önemi
Düzenleme tarihi, düzenleyenin hukuki işlem ehliyetinin belirleneceği anın tespiti açısından da büyük önem taşır81. TTK m. 670’e göre, “Sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kişi, kambiyo senetleri ile de borçlanmaya ehildir.” Yani; bir kambiyo senedine imza atarak borç altına girebilmek için MK
m.9 anlamında fiil ehliyetine sahip olmak gereklidir. Çek de bir kambiyo senedidir ve geçerli bir çek düzenlemesinden bahsedilebilmesi için fiil ehli- yetinin bulunması zorunludur.
Fiil ehliyeti, kişinin bizzat yapacağı hukuki işlemler veya haksız fiillerle kendi lehine hak veya aleyhine borçlar yaratma ve haksız fiillerinden dolayı sorumlu olma iktidarıdır. Gerçek kişiler için fiil ehliyetinin kazanılmasının şartlarını düzenleyen MK m. 10’a göre “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” Tüzel kişilerin fiil ehliyetini kazanma şartlarını ise MK m.49 düzenlemiştir. Bu hükme göre, “Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla fiil ehliyetini kazanırlar.”
Gerçek kişiler açısından birtakım özel durumlar da bulunmaktadır. Erginliğin evlenme yahut mahkeme kararı ile kazanılması durumunda, kişi yine de ergin sayılacağı için fiil ehliyetinin erginlik koşulu gerçekleşmiş kabul edilecektir.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar borçlandırıcı işlemleri ancak kanuni temsilcilerinin izni yahut icazeti ile yapabileceklerinden; bunların kambiyo senetleri ile borçlanmaları da kanuni temsilcilerinin rızasını gerektirecektir.
Bir meslek veya sanatla uğraştığı için kendisine ait malların yönetimini ve bunlardan yararlanma hakkına sahip olan küçüklerin; kambiyo taahhüdünde bulunmak da dahil olmak üzere, meslek veya sanatın gerektirdiği her türlü işlemi yapabileceği kabul edilmelidir. Aynı şekilde kendisine bir meslek veya sanatla uğraşması izni verilmiş vesayet altındaki kişiler bakımından da aynı esas geçerlidir. Fiil ehliyetinin tüm şartlarına sahip olmalarına rağmen kendilerine yasal danışman atananlar da ancak danışmanlarının görüşünü alarak kambiyo taahhüdünde bulunabileceklerdir.
TTK’ya göre, çekin tedavüle çıkarılmasından sonra, düzenleyenin ölümü, medeni haklarını kullanma ehliyetini kaybetmesi veya iflası çekin geçerliliğini etkilemeyecektir (TTK m. 800). Bu hükmün karşıt anlamından ulaşacağımız sonuç, geçerli bir çek düzenlenebilmesi için, düzenleyenin, yukarıda belirtilen şartları çeki düzenlediği anda taşıması gerektiğidir. Dolayısıyla düzenleme tarihi olarak belirtilen tarihte düzenleyenin fiil ehliyetine sahip olmaması, iflası ya da ölümü çeki geçersiz kılar. Fakat çek bir kez düzenlenip tedavüle çıkarıldıktan sonra, çek düzenlemesine engel teşkil eden bu durumlar gerçekleşmiş olsa da çekin geçerliliği bundan etkilenmez.
Düzenleyen, çekin düzenlenmesi sırasında fiil ehliyetine sahip değilse senetteki taahhüdün hükümsüzlüğünü herkese karşı ileri sürebilir. İradeye ilişkin bir geçersizlik def’i olan ehliyetsizlik, sadece ehliyetsiz olan kişinin senette yer alan taahhüdünü geçersiz kılar. Bu kişi dışındakilerin senet üzerindeki taahhütleri, imzaların bağımsızlığı ilkesi gereği geçerli olmaya devam eder. Bu anlamada ehliyetsizlik senedi geçersiz kılmaz.
Düzenleyenin ehliyetinin tespitinde, senet üzerindeki düzenleme tarihi, gerçek düzenleme tarihi olarak kabul edilmekle birlikte, menfaatleri zarar görmüş üçüncü kişilerin aksini kanıtlamak suretiyle gerçek düzenleme tarihine göre işlem yapılmasını talep edebilme hakları vardır.
3.Temsil Yetkisinin Varlığının Tespiti Açısından Önemi
Çekin temsilci aracılığıyla düzenlenmesi mümkün olmakla birlikte, ÇekK. m. 5/3 ile bu konuda bazı sınırlamalar getirilmiştir. Anılan hükme göre, “Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğu çek hesabı sahibine aittir”. Görüldüğü üzere Kanun çek hesabı sahibi gerçek kişinin temsilci vasıtasıyla çek düzenlemesini yasaklamıştır. Bununla birlikte, bu kuralın ihlali halindeki yaptırımı geçersizlik olarak değil; gerçek kişi adına temsilci vasıtasıyla düzenlenen çekten dolayı hukukî sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğunun çek hesabı sahibi gerçek kişiye ait olacağını düzenlemiştir.
Çek.K. m. 5/3’teki temsilci vasıtasıyla çek düzenlenmesini yasağının, iradi olarak verilen temsil yasağını kapsaması nedeniyle yasal temsil, yasak kapsamında değildir. Bu nedenle veli, vasi ve ticari temsilci gibi yasal temsil yetkisine sahip kişiler gerçek kişi adına çek düzenleyebilirler. Keza, bahsi geçen temsil yasağı gerçek kişiler bakımından geçerli olduğundan, tüzel kişilerin temsile ilişkin hükümler çerçevesinde çek düzenlemeleri mümkündür.
Temsilci aracılığıyla düzenlenmesi mümkün bir çekte, temsilcinin yetkisinin olup olmadığı ve bu yetkinin süresi içinde kullanılıp kullanılmadığının tespitinde de düzenlenme tarihi büyük bir öneme sahiptir92. Şayet düzenlenme tarihi temsil yetkisinin süresi içindeki bir güne tekabül ediyorsa çek temsil edileni bağlayacak, aksi takdirde çekten doğan sorumluluk yetkisiz temsilciye ait olacaktır (TTK m. 818/1, c’deki atıf nedeniyle TTK m. 678/1).
4.İflas Durumunda Çekin İflastan Önce Keşide Edilip Edilmediğinin Tespiti Açısından Önemi
Düzenleyenin iflası halinde malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisi iflas masasına geçtiğinden ve masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olduğundan (İİK m. 191/1), düzenleme tarihi, çekin iflastan önce mi, sonra mı düzenlendiğinin tespiti açısından bir diğer ifadeyle düzenleyenin tasarruf yetkisine sahip olup olmadığının tespit bakımından da önem arz eder.
Keza, düzenleyenin çeki düzenlediği tarihten sonra iflas etmesi halinde, TTK m. 733’teki hükümlerin uygulanması gündeme geleceğinden, düzenleme tarihinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
İcra ve İflas Kanunu, hamilin veya muhatabın iflası hallerine ilişkin önemli bir takım sonuçlar öngördüğünden (bkz. İİK m. 184, 191 ve 192), düzenleme tarihi bu sonuçların uygulanmasında da önem taşır.
5.İbraz Sürelerinin Başlangıcının Tespiti Açısından Önemi
Bir ödeme aracı olan çekte vade yoktur, görüldüğünde ödenir (TTK m. 795, ÇekK m. 3/1). TTK’da, 10 gün, 1 ay ve 3 ay olmak üzere düzenleme yerinin ödeme yeriyle farklı olmasına göre belirlenen üç ibraz süresi tespit edilmiştir (TTK m. 796). Bunu düzenleme yeri konusunda daha önce ayrıntılı olarak belirtmiştik. Bu ibraz süreleri çekte yazılı olan düzenleme tarihinin ertesi günü başlar (TTK m. 796/3). Yani, bu durumda düzenleme tarihi ibraz süresinin hesabına dahil edilmez. Buna göre; ayın on beşinci günü düzenlenen çek bakımından sayılacak ilk gün ayın on altıncı günü olacaktır.
ETTK m. 729’da, “Kanunun bu kısmında gösterilen müddetlerin hesaplanmasında bunların başladığı günün sayılmayacağı” ifade edilirken,
ETTKm. 708’de ise herhangi bir açıklık bulunmamaktaydı. Bu bakımdan konu öğretide tartışmalıydı. Fakat yeni düzenlemeyle ETTK m. 708’in karşılığı olan TTK m. 796/3’te, “Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı süreler, çekte yazılı olan düzenleme tarihinden sonra başlar.” şeklinde bir hüküm konulmak suretiyle söz konusu tartışmalar ortadan kaldırılmış ve TTK m. 796 ile TTK m. 817 arasında da uyum sağlanmıştır.
Çek, bir tatil gününde ödenmek üzere ibraz edilemez ve aradaki tatil günleri de müddet hesabında düşülmez. Ancak, ibraz müddetinin son günü bir tatil gününe rastlarsa; çekin takip eden ilk iş günü ödenmek üzere ibrazı mümkündür.
Çek, takvimleri farklı olan iki yer arasında çekildiği takdirde; bir başka deyişle takvim ihtilafı ortaya çıkmışsa, düzenleme günü, ödeme yerindeki takvimin denk gelen gününe çevrilmelidir.
Çekin ibrazı için TTK’da öngörülen süreler hak düşürücü süre niteliğinde olup, tarafların anlaşmasıyla değiştirilemeyeceği gibi, bu sürelerin geçmiş olduğu hakim/icra müdürü tarafından re’sen dikkate alınması gere- kir100. Tabi ki taraflar da sürenin geçmiş olduğunu her zaman ileri sürebilir. İbraz süresinin geçmesi, çekin kambiyo senedi olarak hamiline sağladığı bir- çok avantajın da sona ermesine yol açar. Özellikle ibraz sürelerinin bitimine bağlı olarak; hamil artık kambiyo senetlerine özgü özel takip yolundan faydalanamaz, çekle işleyen hesapta karşılığı olsa bile muhatabı ödemeye zorlayamaz, düzenleyene ve diğer başvuru borçlularına karşı olan başvuru haklarını kaybeder, düzenleyenin çekten cayma beyanı artık hüküm ifade etmeye başlar, ibraz süresi geçtikten sonra karşılıksız işleminin yapılması mümkün olmadığından karşılıksız çek keşidesine bağlı idari yaptırımların talep edilebilmesi imkânından da yararlanılamaz. Keza emre yazılı çeklerde cironun (temlik, teşhis ve teminat) fonksiyonlarını icra edebilmesi de, ibraz süresi içinde yapılmış olması şartına bağlıdır. İbraz süresi içinde yapılmamış ciro ancak alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bunun sonucu olarak da, düzenleyen daha sonraki bir hamile karşı, lehdar ile aralarındaki ilişkiden doğan def’ileri ileri sürerek ödemeden kaçınabilecektir.
Düzenleme gününün ibraz sürelerine etkisinin ortadan kalkması bakımından değinmemiz gereken önemli bir nokta da, ibraz süresinin uzadığı hallerdir. TTK’ya göre, kanunen belirli olan süreler içinde çekin ibrazı veya protesto veyahut buna denk gelen bir belirlemenin yapılması, bir devletin mevzuatı veya herhangi bir mücbir sebep gibi aşılması imkânsız bir engel nedeniyle gerçekleştirilemezse, bu işlemler için belirli olan süreler uzar (TTK m. 811). Aynı şekilde, Yargıtay’ın bir kararında da belirtildiği üzere103 çek, hamilinin ölümü nedeniyle Cumhuriyet savcılığınca tereke hâkimliğine teslim edilmiş, daha sonra da mirasçıların talebi üzerine onlara verilmişse, ibraz süresi çekin üzerinde yazılı olan düzenleme tarihinden itibaren değil, aksine mirasçıların çeki teslim aldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Çünkü çekin tereke hâkimliğince muhafazaya alınmış olması zorunlu bir sebep olarak kabul edilmelidir.
6.Çekten Cayma Konusundaki Önemi
Çekten cayma, düzenleyenin muhatap bankaya yönelik tek taraflı bir işlemi olup, kendisi tarafından tedavüle çıkarılmış belirli bir çekin ödenmemesi talimatını içerir105. Çekten cayma lehtara, cirantalara veya avalistlere karşı hüküm ifade etmez. Düzenleyenin çekten cayması bizzat çekin geçer- liliğini etkilemeyip, muhataba verdiği ödeme yetkisinin kısıtlanması, adeta geri alınmasıdır. Çekte “kabul” söz konusu olmadığından düzenleyen her zaman çekten cayabilir. Ancak böyle bir beyan ve buna bağlanan sonuç, bir ödeme aracının tedavül güvenliğini son derece sarsıcı niteliktedir107. Bu nedenle kanun koyucu çekten caymayı TTK’da özel olarak düzenlemiştir. Buna göre, çekten cayma ancak ibraz süresi geçtikten sonra hüküm ifade edecek şekilde düzenlenmiştir (TTK m. 799). İbraz süreleri de düzenleme tarihi esas alınarak belirlendiği için düzenleme tarihinin çekten cayma durumunu dolaylı olarak etkilediğinden bahsedebiliriz. Düzenleyen, ibraz müddeti henüz dolmadan çekten caysa bile, ibraz müddeti içinde çekin ibraz edilmesi üzerine, muhatabın, çeki ibraz eden lehtara karşılığını ödeme yükümlülüğü vardır. Çünkü çekten cayma, ibraz müddeti içinde yapılmışsa hukuken hüküm ifade etmez. Şayet düzenleyen çekten ibraz müddeti henüz dolmadan cayar, buna karşılık lehtar ibraz müddetini geçirdikten sonra çeki muhataba ibraz edecek olursa, artık cayma hukuken hüküm ifade eder. Bu sebeple muhatabın böyle bir durumda lehtara ödeme yapmaması gerekir109; aksi takdirde düzenleyene karşı sorumluluğu doğabilir. Bu durumda cayma talimatına rağmen ibraz süresi geçen bir çekin bedelini ödeyen banka, ödediği meblağı artık muhataba borç olarak yazamaz.
7.Çek Karşılığının Ödenmediğinin Tespitine Yarayan Protesto ve Buna Eş Değer Yöntemler için Gerekli Olan Süresinin Hesaplanmasındaki Önemi
Çekin ibraz edilmemesi veya ibraz işleminin usulüne uygun olarak tespit edilmemesi halinde hamil, protestodan muafiyet halleri hariç, cirantalara, düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı çeke dayanarak müracaat hakkını kullanamaz; kambiyo senetlerine özgü takip yoluna başvuramaz ve de karşılıksız çek keşidesi gerekçesiyle düzenleyen hakkında idari yaptırımların uygulanmasını talep edemez111. Bu bakımdan çekin ibraz edildiği veya ibraz edildiği halde karşılığının ödenmediği hususunun tespit edilmesi ve bu tespitlerde, tespitin yapıldığı tarihlerin de yer alması büyük önem taşır.
Hamil ibraz süreleri içinde çeki muhataba ibraz ettiğinde, çekin karşı- lığı tamamen yahut kısmen çıkmazsa; bu durum poliçeden farklı olarak ya resmi bir belge olan protesto ile veya “karşılıksızdır” işlemi ile ya da takas odasının beyanıyla tespit edilir. TTK’daki düzenlemeye göre karşılıksızdır işlemi, muhatap tarafından ibraz günü de gösterilmek suretiyle çekin üzerine yazılacak tarihli bir beyandır (TTK m. 808/1, b). Çekin bir takas odasına ibrazı halinde takas odasının çekin süresi içinde ibraz edildiği halde öden- mediğini tespit eden tarihli beyanı ile de çekin ödenmediğinin tespiti müm- kündür (TTK m. 808/1, c) Yine TTK’ya göre, protesto veya buna denk belirlemenin, ibraz süresi geçmeden önce yapılması gereklidir (TTK m. 809/1). Ne var ki, ibraz sürenin son gününde yapılmışsa, protesto izleyen işgününde de düzenlettirilebilir114. İbraz süreleri, düzenleme tarihi esas alınarak tespit edildiği için protesto veya buna eş değer yöntemlerin süresinin hesaplanmasında da dolaylı olarak düzenleme tarihinin etkisi bulunmaktadır.
8.Teyitli Çeklerde Bankanın Sorumluluk Süresinin Tespiti Açısından Önemi
Bir çekin teyit edilmesiyle, banka, ibraz müddeti zarfında, senet bedelinin hamil lehine bloke edildiğini belirtmektedir. Bu durumda, düzenleyen ibraz süresi içinde çekin karşılığı üzerinde bir tasarrufta bulunamayacağı gibi, banka da, süresi içinde ibraz olunan çeki karşılığı bulunmadığı gerek- çesiyle ödememe yoluna gidemez.
Teyitli çeklerde bankanın sorumluluğu ibraz süresiyle sınırlı olduğun- dan, düzenleyen çekten caymış olmasa bile, bankanın sürenin geçirilme- sinden sonra ibraz edilen teyitli çeki ödemekten kaçınması mümkündür116. İbraz süresini geçirmiş olan hamilin başvurusuna rağmen, çekin karşılığını ödemeyen bankanın hamile karşı bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Zira çeki süresinde ibraz etmeyen ve ödememe olgusunu usulüne uygun tespit ettirmeyen hamil TTK m. 808 vd. hükümleri kapsamında başvuru hakkını yitirmiştir.
İbraz süreleri, düzenleme tarihi esas alınarak tespit edildiği için teyitli çeklerde bankanın sorumluluk süresinin tespiti açısından da düzenleme tarihinin dolaylı bir etkisi bulunmaktadır.
9.Zamanaşımı Süresinin Hesaplanmasındaki Önemi
31.1.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanunla değişik TTK m. 814/1 hükmüne göre, “Hamilin, cirantalarla düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin bitiminden itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” Yani çekte öngörülen zamanaşımı süresinin başlangıcı, çekin ibraz süresinin bitimine göre tespit edilmektedir. Fiili ibraz tarihinin ise bu hesapta bir önemi bulunmamaktadır119.
Örneğin, 15.11.2012 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen çekte, ödeme yeri de Diyarbakır ise bu çek 10 gün içinde, yani en son 25.11.2012 tarihinde çalışma saati sonuna kadar ibraz edilmelidir. Ancak bu çeki, hamil 20.11.2012 tarihinde ibraz etmiş olsa da, üç yıllık zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi, çekin fiilen ibraz edildiği 20.11.2012 tarihi değil, ibraz süresinin bitimi olan 25.11.2012 tarihidir ve 25.11.2015 de zamanaşımının son günüdür.
İbraz süreleri düzenleme tarihine göre tespit edildiği için zamanaşımı süresinin hesaplanmasında düzenleme tarihinin dolaylı bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.
III. DEĞİŞEN TİCARET VE ÇEK KANUNLARI ÇERÇEVESİNDE KARŞILIKSIZ ÇEK VE İLERİ TARİHLİ ÇEK DÜZENLENMESİ HUSUSLARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
A. Karşılıksız Çek Düzenlenmesi Hususunda Yapılan Değişiklikler
Düzenlenmiş bir çekin karşılıksız çıkması dolaylı da olsa düzenleme tarihiyle ilgilidir. Düzenleme tarihine bağlı olarak ibraz sürelerinin başlangıcının tespit edildiğini daha önce de belirtmiştik. İbraz süresi içinde, lehtar tarafından muhataba ibraz edilen çekin ödenmesi gereklidir. Çünkü düzenleyen tarafından muhataba ödeme yetkisi verilmiştir. Fakat düzenleyenin çek hesabında her zaman ödenmesi gereken bedelin karşılığı tamamen ya da kısmen bulunmayabilir. İşte bu durumda karşılıksız çek düzenleme fiilini (kabahatini) oluşacaktır.
İbraz sürelerinin kısalığı, vadenin olmaması ve tedavül kabiliyeti nedeniyle para gibi nakit ihtiyacını gidermesi, paranın taşınmasına ilişkin zorlukları ve rizikoları ortadan kaldırması, belli bir oranda kalsa da bankalara karşılıksız her çek yaprağı için mali sorumluluk yüklenmiş olması çeki tercih edilir kılmaktadır. Fakat ülkemizde poliçe ve bonodan ziyade çek kullanımının yaygın olmasının belki de en büyük sebebi, çekin karşılıksız çıkması durumunda hukuki sorumluluk yanında düzenleyenin cezai sorumluluğuna da yol açmasıydı. Bu durum piyasalarda çeke olan güveni arttırmak- taydı. Fransız Çek Kanunundan esinlenerek hazırlanmış olan19.3.1985 tarih ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun m. 16/1’de bu durumu düzenlemişti. Anılan hüküm doğrultusunda, ibraz edilen çekin karşılığının düzenleyenin çek hesabında kısmen veya tamamen bulunmaması durumunda düzenleyen yahut onun bu konudaki yetkili temsilcisi karşılıksız çıkan çek bedeli tutarında para cezasına çarptırılır, karşılıksız çek düzenlemesinin tekrarlanması durumunda ise bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmedilirdi. Bu madde 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununda da korunmuştu. Fakat Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 3.2.2012’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle, Çek Kanunu’ndaki adli para cezası ve suçun tekrarı halinde ön görülen hapis cezası kaldırılmış ve yerine Cumhuriyet savcısı tarafından uygulanacak idari yaptırım getirilmiştir. Bu idari yaptırım çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı şeklinde uygulanacaktır. Buna bağlı olarak 5941 sayılı ÇekK m. 6/1’deki adli nitelikteki etkin pişmanlık hükmü de kaldırılmış ve hamilin karşılıksız kalan çek bedelini faiziyle birlikte tamamen ödemesi halinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının Cumhuriyet Savcısı tarafından kaldırılacağı öngörülmüştür.
B.İleri Tarihli Çek Düzenlenmesi Hususunda Yapılan Değişiklik
Düzenleme tarihi çekte bulunması gereken zorunlu unsurlardandır. Ancak düzenleme tarihi olarak çeke yazılan tarih, gerçekten çekin tedavüle çıkarıldığı tarih olmayabilir. Bu durum ise çekin geçerliliğini etkilememekle birlikte başka bir takım hukuki sonuçlar doğuracaktır.
İleri tarihli çek düzenlemesine sebep olan durumları üçe ayırmamız mümkündür. Birinci durum, çekin lehtarın eline ulaşması için gerekli olan süre veya benzeri bir fiili ibraz olanaksızlığının göz önünde tutularak, düzenleme tarihinin ileri bir tarih şeklinde belirlenmesi halidir. İkinci durum, sipariş edilen bir malın tesliminin vadeye bağlı olduğu hallerde ortaya çık- maktadır. Bu durumda, malların tesliminden önce ödemede bulunmak istemeyen düzenleyen, çeke ileri tarih koymak sureti ile kendisini güvenceye almak istemekte, mallar vadeden önce kendisine teslim edilmediğinden çekle işleyen hesabında karşılık bulundurmamak sureti ile kendisini koruyabilmektedir. Satıcıda, malları teslim ettiğinde muhatap bankada karşılık bulunmaması nedeni ile ödemede bulunulmadığı hallerde karşılıksız çek düzenle- menin yaptırımından yararlanabilme olanağını elde etmektedir. Üçüncü durum ise bir ödeme aracı olan çeke ileri tarih konulmak sureti ile bu tür çekin poliçe ve bono gibi kredi aracı olarak kullanılmak istenmesidir. Çekin, poliçe ve bono gibi bir kredi aracı olarak kullanılmak istenmesinde ise, çekin damga vergisine tabi olmaması ile karşılıksız çek keşide etmenin suç olması ve bunun da lehdar/hamil için önemli bir güvence teşkil etmesi nedenleri rol oynamaktadır.
İleri tarihli çeklere ilişkin olarak uluslararası düzenlemelere de bakacak olursak; çeke ilişkin Cenevre Yeknesak Kanunun hazırlık aşamasında, ileri düzenleme tarihli çek konusunda iki görüşün ileri sürüldüğünden bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi, çek görüldüğünde ödeneceğine göre, hamil, ibraz süresi sona ermiş olmadıkça, çeki üzerindeki tarih ne olursa olsun muhataba ibraz ederek ödenmesini isteyebilir görüşünü savunan görüştür. İkinci görüş ise ileri tarihli çeklerin batıl olması gerektiğini belirten görüştür. CYK m. 28, birinci görüş doğrultusunda kabul edilmiştir. Bu görüşün kabul edilmesinin amacının, çeki vadeli hale getirip ona kredi fonksiyonu sağlamak olduğu ifade edilmiştir. Yani CYK sisteminde, düzenleyen ile hamil arasındaki centilmenlik anlaşmasına saygı gösterilmiştir diyebiliriz.
Çekin bir ödeme aracı olduğuna daha önce de değinmiştik. Türk hukukunda diğer kambiyo senetlerinden farklı olarak çekin karşılıksız çıkması durumu cezai bir müeyyideye bağlandığı için piyasalardaki talep çekin kullanılmasını yaygınlaştırmıştır. Fakat çek bir kredi aracı değildir ve çekte vade bulunmaz. Bu sebeple ülkemizdeki uygulama Avrupa ülkelerinden farklı şekilde gelişmiş ve kredi aracı olan poliçe neredeyse hiç kullanılmazken, ileri tarihli çek düzenlenmek suretiyle çeke kredi aracı vasfı kazandırılmıştır. Uygulamadaki bu durum Kanun ile çeliştiği için bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır .
5941 sayılı ÇekK geçici m. 1/5’te, ileri tarihli çeke ilişkin olarak, 31.12.2011 tarihine kadar üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin bankaya ibrazının geçersiz olduğu öngörülmekteydi. Böylece, 31.12.2011 tarihine kadar, ileri tarihli çek düzenlenebilecek ve çek, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce bankaya ödenmek için ibraz edildiğinde banka ibrazı reddedip hiçbir işlem yapmadan çeki hamile iade edecekti.
Çek Kanununda, 31.12.2011 sonrası için de ileri tarihli çekle ilgili olarak bir hükme yer verilmiştir. ÇekK m.3/8’e göre; “Üzerinde yazılı bulunan ödeme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının ETTK’nın 707. (TTK m.795/1) maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması halinde, bu çekle ilgili olarak hukuki takip yapılamaz. İleri tarihli çekle ilgili olarak hukuki takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.” Esasen bu hükümle, 31.12.2011 (Kanunun yeni şekline göre 31.12.2017) tarihinden sonra da ileri tarihli çek düzenlenebilmesine ve bu çekin, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce bankaya ödenmek için ibraz edilebilmesine de imkân tanınmıştır. Bununla birlikte üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce muhataba ibraz edilen çekin kısmen ya da tamamen karşılığının çıkmaması durumunda hukuki takip hemen yapılamayacak, çekte yazılı ileri tarihe bağlı olarak başlayacak ibraz sürelerinin gelmesi beklenecektir. İbraz süresi başlamadan önce ibraz edilen çekin işlediği hesapta kısmen dahi olsa bir karşılık varsa, muhatap bu karşılığı ödemek zorunda olacak fakat ödenmeyen kısım için hemen bir takip başlatılamayacak; bilahare ibraz süresi içinde çekin yeniden ibrazı gerekecek ve buna rağmen kalan karşılığın ödenmemesi üzerine yapılan tespitle birlikte takip hakkı elde edilecektir.
Fakat bu durum beraberinde birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına da yol açmıştır. Örneğin bu düzenlemeyle, ileri tarihli çekin, üzerinde bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilmesi ve karşılığının çek hesabında tamamen bulunmaması halinde, üzerindeki düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresine kadar defalarca ibraz edilmesi ve her defasında mevcut kısmi karşılığın tahsil edilmesi söz konusu olabilecektir. Bir diğer sorun, ibraz sürelerinin başlangıcından önce ibraz edilen çeke ait hesapta karşılığın bulunmaması durumunda, her çek yaprağı için bankalar açısından öngörülen sorumluluk miktarının ödenmesinin talep edilebilip edilemeyeceği meselesidir. Her çek yaprağına karşılık muhatap bankanın kanun gereği ödeme yükümlülüğünün söz konusu olabilmesi, çekin düzenleyen dışındaki bir hamil tarafından “süresinde ibraz” edilmesi koşuluna tabi tutulmuştur (Çek.K. m.3/3). Buradaki süresinde ibrazı, çek üzerindeki düzenleme tarihine göre belirlenecek olan kanuni ibraz süreleri olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla üzerindeki düzenleme tarihinden önce çekin ödeme için ibrazı halinde muhatap banka, her çek yaprağına karşılık kanunen ödemek zorunda olduğu miktarı hamile ödemek zorunda olmayıp, bu ödeme için kanuni ibraz süreleri içinde çekin tekrar ibraz edilmesini isteyebilmelidir.
Daha sonra, 6273 sayılı Kanunla 5941 sayılı Çek Kanununda bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden biri de, ileri tarihli çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazının, 31.12.2017 tarihine kadar geçersiz olacağını öngören geçici madde 1/5’tir. Bu hükmün konulmasıyla birlikte artık çekin bir kredi aracına dönüştüğünü ve piyasaların bu uygulamaya alıştığı gerekçesiyle 2017 yılından sonra da yapılacak düzenlemelerle bu uygulamanın süreklilik kazanacağını söyleyebiliriz.
Bu hususta değinmemiz gereken noktalardan bir diğeri de, ileri tarihli çekin ibrazında nasıl bir yol izleneceğidir. İleri düzenleme tarihli bir çek, üzerinde yazılı tarihten önce muhatap bankaya ödenmek için ibraz edildiğinde, muhatap banka Çek Kanununun geçici 1. maddesinin 5. fıkrasındaki, “31.12.2017 tarihine kadar üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.” hükmüne dayanarak, bu çekle ilgili hiçbir işlem yapmayacaktır. Bu durumda muhatap bankanın çek hamiline karşı hiçbir sorumluluğu da söz konusu olmayacaktır. İleri tarihli çekin erken ibrazının geçersizliğine ilişkin 31.12.2017 tarihine kadar yürür- lükte kalacak geçici bu düzenleme, TTK m. 795/1’deki, “Çek görüldüğünde ödenir. Buna aykırı herhangi bir kayıt yazılmamış hükmündedir.” hükmünün uygulanmasını bu tarihe kadar askıya almış olmaktadır144. Dolayısıyla, 31.12.2017 tarihine kadar ileri tarihli olarak düzenlenen çekte hamil, düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresini beklemek ve çeki ancak o zaman muhatap bankaya ibraz etmek zorundadır.
SONUÇ
1.Çek, hukuki niteliği itibariyle nitelikli bir havaledir. Bu havale bir takım şekil şartlarını içermeli, yazılı olmalı, soyut ve kayıtsız, şartsız bir ödeme emri şeklinde olmalıdır.
2.Çekin diğer kambiyo senetlerinden farkı, onun bir kredi aracı olmayıp ödeme aracı olmasıdır. Fakat ülkemizde uygulama bunun tam aksi şekilde gelişmiştir. Kredi aracı olarak kullanılması gereken poliçe ve bononun herhangi bir cezai yaptırıma bağlanmamış olması, fakat çekin cezai yaptırıma bağlanmış olması bu gelişime neden olmuştur. Bu gelişim sonu- cunda ileri tarihli çekler ortaya çıkmış ve kanun koyucu da piyasa taleplerini göz önünde bulundurarak bu kullanımın yaygınlaşmasına bir nevi yardımcı olacak düzenlemelerde bulunmuştur.
3.Bir çekin geçerli olabilmesi için kanunen belirtilen zorunlu şekil şartlarının tümünü içermesi gerekir. Kısaca bu şartlar; senet metninde çek kelimesinin bulunması, belirli bir bedelin kayıtsız ve şartsız ödenmesi emri, muhatabın ticaret unvanı, ödeme yeri, düzenleyenin imzası, düzenleme yeri ve düzenleme tarihidir.
4.Çekte muhatap poliçeden farklı olarak sadece bir banka olabilir. Bu sebeple muhatabın adı soyadı yerine yeni düzenlemede muhatabın ticaret unvanından bahsedilmiştir. Fakat bu yeni düzenleme, ödeme yerinin yabancı ülke olarak gösterilmesi durumundaki olasılıkları karşılar nitelikte değildir.
5.Düzenleme tarihi, çek hukuku bakımından birçok hususun temelini oluşturduğu için büyük önem taşımaktadır. Birçok kavramı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemesi bu önemini pekiştirmektedir. Etkilediği bu kavramları kısaca; çekin geçerliliği, düzenleyenin ehliyetinin tespiti, ibraz sürelerinin, çekten cayma süresinin, protesto süresinin, teyitli çeklerde bankanın sorumluluk süresinin ve zamanaşımı süresinin hesaplanması şeklinde belirtebiliriz.
6.Düzenleme tarihinin genellikle çekin ihdas edildiği tarih olduğu ve ibraz süreleri de bu tarihin hemen ertesi günü başladığı için, ibraz süreleri ile bağlantılı olan diğer sürelerin de temelini oluşturduğundan bahsedebiliriz. Bu şekilde ortaya dolaylı bir etki çıkmaktadır. Bununla birlikte düzenleme tarihinin yokluğu çeki doğrudan etkiler ve onun geçersizliğine sebep olur. Aynı şekilde ibraz müddetlerinin hesabının yasada düzenleme tarihinin hemen ertesi günü başlayacağı belirtildiği için, düzenleme tarihi ibraz sürelerinin başlangıcını ve bitiminin tespiti hususunu da doğrudan etkilemektedir.
7.Düzenleme tarihi açısından değinilmesi gereken noktalardan biri de çekin tamamen ya da kısmen karşılıksız çıkması durumudur. İbraz müddeti içinde lehtar tarafından muhataba ibraz edilen çekin karşılığı, düzenleyenin çek hesabında tamamen ya da kısmen bulunmazsa karşılıksız çek düzenlenmesi durumu meydana gelir. Eski düzenlemede çekin karşılıksız çıkması bir suç olarak öngörülmüş ve adli para cezası ve karşılıksız çek düzenlemesinin tekrarı halinde de hapis cezası ile yaptırıma bağlanmıştı. Fakat 5941 sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun kabulüyle birlikte adli yaptırımlar hapis cezası da dahil olmak üzere kaldırılmış ve bunun yerine çekin karşılıksız çıkması durumunda idari yaptırım öngörülmüştür. Bu idari yaptırım, düzenleyenin çek hesabı açması ve çek düzenlemesinin yasaklanması şeklinde olup Cumhuriyet Savcısı tarafından uygulanacaktır.
Bu düzenlemenin yapılmasında, ekonomik suçlara ekonomik yaptırımların uygulanması gerektiği düşüncesi etkili olmuştur.
8.Değineceğimiz son nokta ise, çekte düzenleme tarihi olarak ileri bir tarihin yazılması yani ileri tarihli çek ihdası durumudur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere ülkemizde çekin karşılıksız çıkması durumunda hapis cezasının öngörülmüş olması piyasalarda bir güvence unsuru olarak algılanmış ve çek kullanımına olan ilgiyi arttırmıştır. Esasen kredi aracı olan poliçe ve bononun böyle bir caydırıcılık unsuru taşımaması, ödeme aracı niteliğinde olan çekin kredi aracına dönüştürülmesi sonucunu doğurmuştur. Çekte vadeyi yasaklayan TTK m. 795/1, ileri tarihli çek ihdasıyla aşılmış bulunmaktadır. Ülke çapında çekin ileri tarihli olarak düzenlemesinin bu kadar yaygın olmasının temel nedenleri, karşılıksız çek düzenlenmesi nedeniyle hapis cezasına çarptırılanların sayısının her geçen gün artması ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin yasa koyucuyu ileri tarihli çek düzenlemesini serbest bırakmaya yöneltmiş olmasıdır. En son yapılan düzenleme ile ileri tarihli çek düzenlemesi 2017 yılına kadar geçerli kılınmıştır. Muhtemelen bu tarihten sonra da yeni düzenlemelerle bu süre daha da uzatılacaktır. Hemen belirtelim ki, ileri tarihli olarak düzenlenen çek geçerli bir çektir. Fakat çekin ileri tarihe göre hesaplanacak ibraz süresinden önce muhatap bankaya ibrazında banka muhtemelen ödeme yapmayacaktır. Aynı şekilde, bu çek karşılıksız çıksa dahi karşılıksızdır işlemi ya da buna muadil (örneğin protesto gibi) bir başka işlem yapılamayacaktır. Hukuki takip yapılabilmesi için ileri tarihe göre hesaplanacak ibraz müddetlerinin gelmesi beklenecektir. Zira yürürlükteki ÇekK. m. 3/8 hükmü ile “Üzerinde yazılı bulunan ödeme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının ETTK’nın 707. (TTK m.795/
1) maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması halinde, bu çekle ilgili olarak hukuki takip yapılamaz. İleri tarihli çekle ilgili olarak hukuki takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.” şeklindeki düzenleme ile, TTK m. 795/2 hükmü askıya alınmıştır. Çekin ödeme aracı olma niteliğiyle bağdaşmayan bu düzenlemenin bir an önce yürürlükten kaldırılarak, TTK m. 795/2’ye yeni- den işlerlik kazandırılması ve yürürlüğünün devam ettirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Böylece ibraz süresinden önce de karşılıksız çıkan çek nedeniyle başvuru hakkı ve idari yaptırımların uygulanabilmesi mümkün olacağından, ileri tarihli çeke duyulan ilgi de azalacaktır.
İleri tarihli çek düzenlemesinin önüne geçebilmek için, öncelikle bu uygulamanın yaygınlaşmasındaki en büyük etkenin, uygulanabilecek yaptırımlar nedeniyle lehtar ve hamillerde karşılığını bulan güvence unsuru olduğunu, kanun koyucunun da görmesi gerekmektedir. İleri tarihli çek düzen- lemesi yerine poliçenin kullanılabilirliğini arttırmak için kanun koyucunun poliçe ve bono hükümlerini yeniden gözden geçirerek daha fazla güvence sağlayacak hükümler sevk etmesi gerekmektedir. İleri tarihli çek düzenlemesine izin veren kanun hükümlerinin süresinin devamlı uzatılması yerine, poliçe ve bonoya ilişkin yaptırım hükümlerinin ağırlaştırılarak güvenilirliğinin arttırılması, piyasaları kendiliğinden ileri tarihli çek düzenlemesinden uzaklaştırıp bu türden kambiyo senetlerine yönlendirecektir. Çünkü kişiler haklı olarak ticari güvenliği en üst düzeyde olan senetlere yönelmekte, hatta çek örneğinde görüldüğü üzere niteliğini dahi değiştirmek suretiyle bu senetleri kullanma eğiliminde bulunmaktadır. Dolayısıyla çekte vadenin yaratılması yerine zaten birer kredi aracı olan poliçe ve bononun kullanımının yaygınlaştırılmasının en doğru ve kalıcı çözüm yolu olduğu unutulmamalıdır.
KAYNAK: Doç. Dr. Ali AYLİ – Arş. Gör. Didem YARDIMCIOĞLU Akademik çalışması